9 Ocak 2016 Cumartesi

Selamsız

SELAMSIZ

 
Bu efsane de okuduğum güzel efsanelerden biri idi. Bugünkü Üsküdar'da yaşayan bir şahıs bir sokaktan geçerken oradaki esnaflara hiç selam vermiyormuş. Bu yüzden ona 'selamsız' lakabını takmışlar. Daha sonrada bu kişiyi selam vermediğinden dolayı büyük bir zata şikayet etmişler. Bunun üzerine zat bir gün Selamsız'a konuyu açmış.
Selamsız da onu esnafın oraya götürüp sormuş 'bunlara selam verilir mi diye' .Zatta ona hak vermiş.
Ertesi gün zat esnafla konuşup asıl selamsız olanın onlar olduğunu söylemiş. Bu laflardan sonra esnaf kendine çeki düzen vermiş. Sonraki zamanlarda selamlaşmaya başlamışlar. Fakat Selamsız'a takılan bu lakap onun ismi haline geçmiş.
 
İnsanlar için suçu başkasında aramak çok kolaydır. Neden bir kerede acaba düşünmüyoruz 'neden bana selam vermiyor' diye. Sanırım bizler için en zor şey kendimizi eleştirmek.  

Kartalların Kurduğu Şehir

Kartalların Kurduğu Şehir

 


Karşı kıyılarda, o zamanlar Khalkedon (Kadıköy) diye bilinen yerde Büyük Konstantin  bir kent kurmak istemiş. Bunun içinde gerekli araç ve gereçleri hazırlatmış. Tam işe başlayacakları gün bir de bakmışlar ki araçlar sırra kadem basmış. Bu işin nasıl gerçekleştiğini kimse anlayamamış. İkinci gün gene aynı şey olmuş. Üçüncü gün imparator başka araç gereç bulup getittirmiş.   Gece olunca bir kartal ordusu gelip aletleri aldıkları gibi o dağlık, insansız yere götürmüşler.
imparator bunu görünce konstantiniyye'nin orada yükselmesi için buyruk vermiş. Ve bu kuşlar Bizans'ın simgesi olmuşlar 
 
Bizans İmparatorluğunu tarih dersinde de bir ara görmüştük fakat hiç bir zaman neden simgelerinin kartal olduğunu düşünmemiştim. Bu efsane ile bunu da öğrenmiş oldum.

Genel Olarak

 
 
 
 

GENEL OLARAK

 
 
 
 
İstanbul ile ilgili bir sürü efsane anlatılmış gerek semtleriyle, gerek fethiyle ,gerek kuruluşuyla ...
Fakat kitabı çok beğendiğim söylenemez. Hoşuma giden bir kitabı okurken sıkılmam fakat bu kitabı okurken sıkıldığım oldu. Bu kitaptan kazançlarım ise yaşadığım şehir ile ilgili daha çok bilgi öğrenmiş oldum. Yaşadığım yer ile ilgili efsaneler okumuş oldum. Bu kitabı da tarih ve efsane okurları için tavsiye edebilirim.     
 
 
10-B 313 Zeynep Sarıbekiroğlu

KAŞIKÇI ELMASI

KAŞIKÇI ELMASI

 
 
 
Bu efsanede Kaşıkçı Elması'na neden bu adın verildiğini öğrendim.
İstanbul'da Eğrikapı çöplüğünde  dolaşan bir adam yuvarlak bir taş bulmuş. Değersiz zannettiği bu taşı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşıkla değiştirmiş. Bundan dolayı bu elmasa Kaşıkçı Elması denmiş.
 
(Değersiz gibi görünen şeylerin değerli olabileceği hiç akla gelmiyor. ) 
 

CİBALİ ve HOROZ BABA

 
 

HOROZ BABA

 
Horoz baba adlı efsane kitapta değişik (ilgi çekici) olan efsanelerden biridir.
Horoz Baba'nın her gün askerleri horoz gibi  öterek namaz için  uyandırması beni şaşırttı.
(Asıl beni şaşırtan cümlede horoz gibi ötmek tabirinin kullanılması olmuştu.)
 
 

CİBALİ

 
Cebe Ali, İstanbul'un fethinde bulunmak için Anadolu'ya gelmiş. At çulundan bir cebe giydiği için "Cebe Ali" diye anılmış. Tüm ordunun ekmek ihtiyacını karşılamış.
Yani yüz binlerce kişinin ekmeğini bir fırından hiç aksatmadan çıkarmış.

Yüz binlerce kişinin ekmeğini çıkarmak yüz binlerce ekmek çıkarmak demektir.
 Ve bir insanın, bir fırından bu kadar ekmek çıkarması ...
İlginç.

EĞRİ MİNARE

EĞRİ MİNARE

 
 
 
Efsanede bahsi geçen cami Süleymaniye cami' dir. Mimarı Mimar Sinandır.  Sinan çok yetenekli bir mimardır.
 
Efsanede onun aynı zamanda ne kadar akıllı bir insan olduğunu anladım. Aynı zamanda ileri görüşlü biri olduğunu anladım. Minare eğik olmadığı halde çocuğun ikna olması ve başka insanları minarenin eğik olduğuna inandırmaması için kalfalarla düzeltilirmiş gibi yapması çok zekice bir hareket idi.
 
 
 
 

Topkapı Sarayı'ndaki Kutsal Emanetler

 

Topkapı Sarayı'ndaki Kutsal Emanetler

 
 
 
Efsaneye göre Hz Ali'nin kılıcı esrarengiz bir şekilde kayboluyormuş. Kılıç tekrar geri döndüğünde üzerinde kan görülüyormuş.
Bu efsanede ilgimi çekti çünkü Topkapı Sarayı'nda duran bir kılıcın esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolması imkansız bir şeydir. 
 

YEREBATAN SARNICI VE MEDUSA

 

YEREBATAN SARNICI VE MEDUSA

 
 
 
 
Bu efsaneyi kitapta heyecanla okudum. Ortaokuldan beri Yunan mitolojisine karşı duyduğum bir ilgi vardı. Medusa da Yunan mitolojisinde yer altı dünyasının dişi canavarı olan üç gorgonadan birisidir.
 
Athena, Medusayı cezalandırıp, onun bir canavara dönüşmesini sağlamış.
Ve efsanenin sonunda Medusa' nın  yere akan kanlarından zehirli yılanların oluşması daha çok dikkatimi çekti. Medusa hakkında daha önce de araştırmalar yapmıştım , fakat hiçbirinde bunu görmemiştim.  

LEANDRAS VE HERO'NUN AŞKI

LEANDRAS VE  HERO'NUN AŞKI

 
 
 
Kız Kulesi için bir sürü efsane anlatılır. Kitapta da Leandras ve Hero dan bahsedilmektedir. Bu efsane neden bilmiyorum ama kitaptaki hoşuma giden en güzel efsane idi. 
 
Bu efsane beni etkiledi. İki sevgilinin arasındaki aşk o kadar büyüktü ki aralarındaki İstanbul Boğazı'nın hiç bir önemi kalmamıştı.
 
 Leandras, sevgilisine ulaşabilmek, onu görebilmek için Hero'nun ışığını takip edip durgun sularda yüzdü. Efsanenin sonunda Leandras'ın ölmesine üzüldüm.       
 

ULUBATLI HASAN

 
 
 

ULUBATLI  HASAN

 
 
Ulubatlı hasan hakkında hepimiz bir şeyler duymuş ve öğrenmişizdir. İstanbul'un fethedilmesinde çok önemli bir yeri vardır. Fakat bundan daha çok dikkatimi çeken onun bayrağı dikebilmek adına gösterdiği gayret idi.
 
Ulubatlı Hasan ağır yaralar almış olmasına rağmen büyük bir azim ile bayrağı dikmiştir.
Çok büyük bir başarı hikayesidir. 
 
İnsan da istediği şey için ona ulaşma yolunda böyle azimli olmalıdır.
 
Çaba göstermeden hiçbir şey elde edemeyiz.
 
 

Çemberli Taşın Altında Gizlenen Kutsal Kadeh

Çemberli Taşın Altında Gizlenen Kutsal Kadeh

 
 
Bu efsaneye göre, Hz. İsa'nın ölmeden önce kullandığı kutsal kadeh bir havarisi tarafından bulunmuş  ve üçüncü Konstantinos adına dikilen sütünün altında bir oda yaptırılıp kadeh orada saklanmış. Kadehi oraya koymalarındaki amaç, şehri koruması içinmiş. Ve bu sütün Çemberli Taş imiş.
 
Bu efsaneden bahsediyorum çünkü Hz. İsa'nın kutsal kadehi ile ilgili birkaç şey duymuştum.  Ve internet üzerinde de bu konuyu araştırdığımda bir sürü rivayetler ile karşılaştım.
 
Bu kitapta geçen efsaneye göre Kutsal Kadeh' in, Çemberli Taş' ın altında yani İstanbul'da yer aldığı sonucunu çıkarabiliriz. 
 İstanbul'un, anlatılan efsanelerden farklı dinlerin ve farklı kültürlerin merkezi olduğunu görüyoruz. İstanbul bu açından da önemli bir konuma sahiptir. Bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. 
 

Marmara Denizi'nin Oluşumu ve Ab-ı Hayat

Marmara Denizi'nin Oluşumu ve Ab-ı Hayat

 
 
 
İskender bir gün balık tutmak için dereye gitmiş. Dere, büyük bir dere değil imiş. Diz boyuna kadar anca geliyormuş. İskender o derede bugüne kadar görmediği balıkları görmüş ve bir an önce yakalayıp yemek istemiş. Fakat ne kadar uğraşsa da bir türlü balıkları yakalayamamış. Yaşlı, uzun sakallı bir adam İskender'in arkasından boşuna uğraşma İskender o balıkları yakalayamazsın . Balık tutmak ülkeleri fethetmeye benzemez demiş ve balıkları dereden yakalayıp İskender'e vermiş.
İskender balıkları alıp pişirmeye çalışmış. Fakat becerememiş. Daha çok odun almış ve ateşi yükseltmiş fakat balıklar yine de pişmemiş. İskender sinirlenip balıkları dereye atmış ve ihtiyarın onunla dalga geçtiğini düşünüp onu öldürmüş. Adamın kanları dereye akmış ve sular çoğalmaya başlamış. Geri giderek kendini bugünkü Yalova sınırlarında bulmuş. Ve bir bakmış arkasında kocaman bir deniz.
Ve bir ses duymuş, O balık tutmaya çalıştığın dereden Ab-ı hayat akardı. balıkları bu yüzden pişiremedin. Bunu anlayamadın ve ölümsüzlük suyunu kaçırdın.       
 
 
 
Bu okuduğum ilk efsaneydi. (kısaltılmış halini vermek istedim) 
İskender'in balıkları pişirememesi  Ab-ı hayata bağlanmıştır. Normalde balıkların ateşte pişmemesi imkansızdır.  
Diğer bir olağanüstülük ise İskender'in adamı öldürünce akan kanların dereye gelmesiyle, deniz oluşmasıdır.
 
Efsaneye göre bu deniz Marmara denizi ve Ab-ı hayat yani ölümsüzlük suyu Marmara sularına karışmıştır.  Bu efsane çok ilgimi çekmemişti fakat kitapta ilk okuduğum efsane olduğu için değinmek istedim.
 
Neye neden baktığımız çok önemlidir.
'Bakmak ve görmek' bu cümle bu efsane için tam uyuyor bence.
Bazen baktığımız şeyleri göremeyiz.
 
               

İstanbul'un 100 Efsanesi

 
 
 
Ben Zeynep. İstanbul'un 100 Efsanesi adlı kitabı okudum ve burada kitabı değerlendireceğim.
Öncelikle, kitabı ilk elime aldığımda bir şeyi fark ettim.  Ben efsanenin tanımını hakkıyla yapamıyordum.
Elbette aklıma bir şeyler geldi ama bunlar ne yazık ki iki elin  10 parmağından azdı. Gerçeklik, olağanüstülük, inandırıcılık, bir olay anlatımı vb. Peki bunların dışında neler vardı?  
Bu benim için üzücü bir şeydi. Sonuçta 10. sınıf öğrencisiyim. Fakat kitabın giriş bölümünde efsaneyle ilgili verilen bilgileri görünce bu konudaki eksikliğimi kapatıp, kitabı okumaya başladım.
Kitaptaki efsaneleri değerlendirmeden önce belki benim gibi efsane ne demek bilmeyen veyahut az bilen  kişiler için giriş bölümünden öğrendiğim bir kaç şeyi paylaşmak istiyorum.
 
 
Anonim halk edebiyatı anlatı türlerinden biri olan "efsane" terimi, dilimize Farsçadan gelmiştir.  Anadolu Türkleri arasında efsane ile birlikte bu anlatılar menkıbe, esatir ve mitoloji terimleriyle de adlandırılmıştır.
 
Efsaneler, yapı bakımından kısa, başlangıç formellerine sahip, mensur anlatılardır. İçerik bakımından geçmişe yada günümüze dair şahıs, yer ve olaylar hakkında anlatılır. Anlatıda gerçeklik, olağanüstülük, kutsallık ve inandırıcılık bir arada bulunabilir. Efsanelerin belli bir anlatıcısı, anlatım yeri ve zamanı yoktur. Anlatıcı ve dinleyici tarafından daha çok tarihi ya da dini gerçekler üzerine kurulduğuna inanılır.